Rahim Ağzı Kanserinin Sonu Geldi mi?
Dünyada kadınlar arasında ikinci en sıklıkla görülen kötü huylu hastalık yani kanser türü rahim ağzı kanseridir. Bu hastalık dünyada her yıl yaklaşık 400.000 kadında görülür. Gelişmiş ülkelerde rahim ağzı kanseri yeterli tıbbi yardım ve toplumun bilinçli olması nedeniyle giderek daha az sıklıkla ölümlere neden olmakta. Gelişmemiş ülkelerde ise rahim ağzı kanseri eskiden olduğu gibi oldukça sık görülür.
Gelişmemiş ülkelerde kadınlarda kanserden ölümlerin en sık nedeni rahim ağzı kanseridir. Bunun nedeni tahmin edeceğiniz gibi sık ve korunmasız cinsel ilişki ile yeterli tıbbi yardımın olmamasıdır. Bu ülkelerde her sağlık sorunu gibi rahim ağzı kanseri de sıklıkla göz ardı edilir, örneğin devletin toplumda taranacak hastalıklar listesinde bulunmaz. Bu yüzden bu ülkelerde kadınlarda rahim ağzından yayma yapılıp incelenmesi gibi çok basit ve erken tanı için gerekli olan smear tetkiki (Pap Smear) bile düzenli olarak yapılamaz.
Rahim ağzı kadın cinsel organlarından vajina ile rahmin bağlantısını sağlayan bir organdır. Rahim ağzı vajinanın bitiminde yer alır, rahmin girişinin daralmasını ve burada bulunan salgılar sayesinde dış etkenlerden korunmasını sağlar. Rahim ağzı vajenin bitiminde yer aldığından dış etkenlere çok açıktır, bu yüzden özellikle sık cinsel ilişki olmasıyla burada sık sık iltihabi veya başka nedenli hastalıklar oluşur. Böylece kadınlarda bu tür sorunlar genellikle evlilikle birlikte görülmeye başlar. İltihabi hastalıkları antibiyotiklerle tedavi etmek kolaydır ama rahim ağzında görülen ikinci tür hastalıklar yani kötü huylu hastalıklar özellikle gelişmemiş ülkelerde tam bir baş belasıdır.
Toplumdaki en önemli hastalıklardan biri olan rahim ağzı kanseri konusunda da son zamanlarda sayılamayacak kadar çok sayıdaki araştırmalarla hastalığın başlangıcı, yayılması ve tedavisi konusunda oldukça fazla miktarda bilgi toplanmış durumda. Fakat bu bilgiler bu hastalığa özgü zorluklar nedeniyle erken tanı konulamayan hastalığın kadınlarda sık görülmesini ve bütün vücuda yayılan hastalık nedeniyle ölümler görülmesini engelleyemiyor. Aslında bir çok araştırma sonucu rahim ağzı kanserinin cinsel ilişki ile bağlantılı olduğu konusunda bilgi veriyordu. Rahim ağzı kanserinin nedeninin hiç bir zaman kanıtlanmasa da meni içindeki bir kimyasal maddeden kaynaklandığı sanılıyordu. Zaten kondom (prezervatif) kullanılan çiftlerde rahim ağzı kanserinin daha az sıklıkla görülmesi bunu destekliyordu.
Papilloma Virüsü
Durum böyle iken araştırmacılar tarafından rahim ağzı kanseri olan kadınların neredeyse tamamında papilloma virüsün tiplerinden biri veya birkaçı bulundu. Rahim ağzı kanseri olan kadınlarda Human Papilloma Virüsü (HPV) denilen mikrobun olduğunun kanıtlanması bilim dünyasında bir çığır açmış oldu. Rahim ağzı kanseri olsun olmasın toplumda kadınlarda ve erkeklerde papilloma virüs görülme sıklığı gelişmiş ülkelerde bile %70 kadar. Yani toplumda her 100 kişiden 70’i yaşamının herhangi bir evresinde bu virüsle karşılaşmış oluyor. Anlaşılan papilloma virüsüyle karşılaşmış bu bireylerden kadın olanların şanssız bir grubunda rahim ağzı kanseri gelişiyor. Virüs bulaştıktan sonra yaklaşık 1-2 yıl içinde vücuttan temizlenir fakat bazı bireylerde papilloma virüsleri vücutta kalıcı olur ve yaklaşık on yıl süre içinde rahim ağzı kanserine doğru bir değişim başlayabilir.
Papilloma virüsünün rahim ağzı kanserlerinin nedeni olarak saptanması bu hastalığın tanısı ve tedavisinde büyük bir aşama oldu. Aslında bilim adamları ve doktorlar virüslerle savaşmanın yollarını az buçuk biliyorlar. Virüslerin özellikle yapısı sabit olan bazı tiplerinin korunması için aşı kullanılması yeterli. Örneğin bu sayede günümüze kadar su çiçeği hastalığı dünyadan silinmiş ve çocuk felci görülme sıklığı da iyice azaltılmış durumda. Buna benzer biçimde papilloma virüsü için yapılacak bir aşının da toplumda bireyler arasında papilloma virüsü bulaşmasını ve rahim ağzı kanserlerini engelleyeceği düşünülmekteydi.
Fakat son zamanlara kadar aşı üretim teknikleri bu konuda yetersizdi. Şimdiye kadar birkaç virüs veya bakteri dışında aşı yapımı için canlılığı azaltılmış gerçek mikroplar kullanılmakta. Bu da aşı yapılan bazı bireylerin bu canlılığı azaltılmış mikroplar yüzünden hasta olmasına yol açmaktadır. Örneğin hepatit B denilen virüsün aşılarını yaptıran bazı kişilerde sayısı az da olsa ağır hepatit (karaciğer iltihabı) oluşabilir. Papilloma virüs gibi toplumda sık görülen bir virüsün aşısı toplumda herkese veya en azından tüm kadınlara yapılacağına göre aşının yarattığı hastalıklar önemli bir sorun.
Piyasada Bulunan Aşı: Gardasil
Bu sorunun çözümü son zamanlarda giderek gelişen yeni bir ilaç üretim teknolojisi dalı olan “Rekombinant DNA” ile oldu. Bu teknolojik yöntemde virüsün sadece kimliğini sağlayan bir parçası sentetik olarak üretildi. Bu parça insan vücuduna virüsü tanıtıyor fakat virüsün hastalık yapmayan bir kısmı olduğundan aşı yapılan kişilere papilloma virüsünü bulaştırmıyor. Bu aşı sayesinde virüsü tanıyan vücut gerçek virüsle karşılaştığında bunun hücreler içine girmesini engelliyor, böylece ileride oluşacak rahim ağzı kanseri de engellenmiş oluyor. Dünyanın birçok ülkesinde de şimdiden yapılması zorunlu aşılar sınıfına alınmış durumda.
Merck Şirketi tarafından üretilen aşının adı Gardasil ve etkili bir koruma sağlayabilmesi için önerilen aralıkta üç kez yapılması gerekli. Gardasil piyasada 4 veya 9 HPV mikrobu türünden koruyan iki farklı biçimde bulunmakta. Doğal olarak önerilen en iyi seçim 9 mikroba karşı koruyan aşının kullanılması. Aşının özellikle erken yaşta yani cinsel ilişkinin başlamadığı bir dönemde yapılması koruma etkisini artıracaktır. Bunun yanında yapılan bilimsel çalışmaların sonuçları 12 yaşından itibaren bir toplumda erkek veya kadın her bireye yapılmasının genel bağışıklık açısından daha başarılı sonuçlar doğuracağını göstermekte.
Aşı yeterli dozda yapıldığında %100 koruyor yani papilloma virüslerinin vücuda girmesini kesinlikle önlüyor. Dünyada bu aşının ilk kez yapıldığı zamandan bu yana oldukça uzun bir zaman geçmiş bulunmakta ve yapılan tetkiklerde bu kişileri hala yeterli olarak koruduğu saptanmış. Fakat bu durum aşının ömür boyu koruyacağı anlamına gelmemeli, zaman geçtikçe bu konuda bir sınır olup olmadığı anlaşılacak. Bu aşı vücuda daha önce girmiş mikropları etkilemiyor. Bu durumda belli bir yaşa gelmiş, erkek arkadaşları olmuş veya evlenmiş bir kadının vücudunda da papilloma virüsü çoğunlukla bulunur. Böyle bir durumda aşı yapılması papilloma virüslerini etkilemez ve sonrasında da rahim ağzı kanseri oluşmasını engelleyemez. Bunun yanında bu aşının hali hazırda oluşmuş bir rahim ağzı kanseri olması durumunda etkisi olmayacaktır.
Doğal Olarak Her Şey Toz Pembe Değil…
Birincisi dikkatli incelendiğinde rahim ağzı kanserlerinin neredeyse tamamında papilloma virüslerini saptamak mümkün. Bu durum doktorların işini kolaylaştırıyor gibi görünüyor ama papilloma virüslerinin neredeyse 100 tipi var ve bunlardan yaklaşık 15 kadarı rahim ağzı kanserlerinde etkili. Bu tipler temelde birbirine benziyor ama dış yapıları yani aşıların yapımında kullanılan kısmı oldukça farklı. Bu yüzden papilloma virüsü için mükemmel etkili bir aşının rahim ağzı açısından riskli bu tiplerin hepsini kapsaması gerekli. Yani bu aşının yaklaşık 15 tip papilloma virüsüne karşı koruma sağlaması gerekli. Böyle bir aşı yapılması pratikte çok olanaklı değil ya da üretilse bile pahalı olacaktır.
Buraya kadar söylediklerimiz ABD sınırları içinde mantıklı ama dünyada çeşitli bölgelerde değişik tipler daha sık görülmekte. Amerika kıtasında görülen tipler ile Avrupa ya da Afrika kıtasında görülen tipler az-çok farklı. Bu durumda anlaşılan her kıta veya coğrafi bölge için ayrı aşı üretilmesi gerekli. Örneğin Türkiye koşullarına uygun olabilecek bir ülke olan İtalya’da rahim ağzı kanseri dokuları içinde aşıların koruduğu 16 ve 18 tipleri yanında 33, 45 ve 58 tipleri de görülebiliyor. Bu durumda aşının hangi ülkede ne kadar kadını koruyacağı dikkatli olarak hesaplanmalı.
Bütün kadınlar HPV aşısı yaptırsalar bile “Pap Smear” denilen yayma ile tarama yöntemini belli aralıklarla yaptırmalılar. Pap smear rahim ağzından sürüntü alınarak yapılıyor, bu yüzden kadınlar açısından bu tetkikin yapılması oldukça kolay. Alınan sürüntü tecrübeli bir patolog tarafından incelendiğinde rahim ağzı hastalıkları konusunda oldukça güvenilir bilgiler elde edilebiliyor. Pap smear konusunda dikkat edilecek en önemli konu belli aralıklarda örneğin yılda bir yapılması.
Sonuç olarak başlıkta sorduğumuz sorunun yanıtı kısaca şöyle; rahim ağzı kanserinin sonu gelmedi. En azından Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için durum böyle. Türkiye dahil gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde koruyucu sağlık hizmetleri yaygın değildir. Böyle ülkelerde özellikle kadınlarla ilgili sağlık konuları sıklıkla göz ardı edilir. Kişiler sağlık sorunlarını çözerken çoğunlukla yalnız kalırlar ve bu sorunların çözümü ailelerin maddi veya manevi olanaklarına göre şekillenir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin aslında hem kolay hem de ucuz olduğu unutulmamalı. Devletler için birçok hastalık için önleyici tedbirler almak genellikle hastalıkları oluştuktan sonra tedavi etmekten daha kolay ve ucuza gelir. Görüyorsunuz koruyucu tıp aslında gelişmemiş ülkeler için daha gerekli.